Sayfalar

14 Ağustos 2012 Salı

Tasarıma 40 Örnek

   


     Tasarım delili eğer kısaca anlatılması gerekirse; evrendeki tüm ihtişamın, hassas ayarlamaların ve kaos yerine bir düzen olmasının olasılıksal imkansızlığının Allah'ın Kur'anda belirtilen sıfatlarına ulaşmada bir araç olmasıdır.

     Bunlardan yalnızca bir tanesini Evrenin Genişleme Hızının Düşündürdükleri yazısında yine Caner Taslaman'dan esinlenerek yazmıştım. Ülkemizde Taslaman'ın çalışmalarıyla Tasarım Delili, Batı ülkelerinde ise Akıllı Tasarım şeklinde isimlendirilen (aradaki ufak farkı Caner Taslaman ''evrim teorisine bakış'' olarak açıklıyor ve bu yüzden akıllı tasarım yerine, tasarım delili diyor.) bu konu aslında geçmişte de hudus delili olarak isimlendirilmişti.

     Hudus delilinde de tam olarak evrenin olmasada Dünya'nın düzeninden Allah'a ulaşılır. Fakat artık günümüzün insanının ufkunun bilim sayesinde genişlemesiyle ''İşleyen bir saat varsa, onu tasarlayan bir tasarımcıda vardır.'' cümlesi insanlara yeterli gelmiyor. İşte burada yine bilimin yardımı devreye giriyor. Tasarım delili konuyu evrene yayıyor, bilimden yardım alıyor, daha matematiksel ve olasılıksal ispatlar sunuyor. Tasarım delilini incelemek isteyenler burdan da inceleyebilirler.

     Bu yazıda ise yine Caner Taslaman'ın Big Bang ve Tanrı kitabında örnek verdiği 40 delili yazacağım. Her biri olasılıksal olarak imkansıza yakın veya oluşması ihtimalinde kesinlik olmayan deliller. Her birinin ayrı ayrı olasılıkları zaten düşükken birde aynı evren içerisinde her birinin var olması bu olasılıkların çarpılmasını gerektirir ki; yeni olasılığı imkansız kelimesi dahi karşılamaz. İşte o 40 örnek;

     1-) Evrenin Genişleme Hızının Düşündürdükleri başlıklı yazıda belirtilen olasılıksal durum.

     2-) Big Bang'in patlama anında eğer daha fazla madde olsaydı evren hemen kapanacaktı. Eğer patlama anında madde daha az olsaydı patlama galaksileri oluşturmadan maddeyi dağıtırdı. Görülüyor ki Big Bang hem şiddeti, hem madde oranı, hem de bunların birbirine göre düzenlemesiyle bilinçli bir tasarım ürünüdür.

     3-) Big Bang'in başlangıcının çok yüksek sıcaklıkta olması sayesinde atom-altı dünyadaki oluşumlar gerçekleşmiştir. Böylece de canlılara kadar gelen süreç mümkün olmuştur.

     4-) Evrenin başlangıcındaki homojen yapıda galaksilerin oluşumunun bir şartıdır. Başlangıç homojenliğindeki ufak bir azalma galaksilerin oluşmasına izin vermeyecek ve tüm maddenin karadeliklere dönüşmesine neden olacaktı. O zaman da biz var olamayacaktık.

     5-) Evrende entropi sürekli artmaktadır. Bu ise evrendeki başlangıç anında çok düşük entropili bir başlangıcın olması gerektiği anlamını taşır. Bu olasılığın tesadüfen gerçekleşmesi imkansızdır. Roger Penrose düşük entropili bu başlangıçtaki kritik ayarı 10üzeri10üzeri123'te 1 olarak hesaplamıştır. (Klavyede üslü sayı nasıl yazılıyor lan ?)

     6-) Big Bang'den sonra açığa çıkan protonlar ve anti protonlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için proton sayısının, anti-protonlardan çok olması gerekiyordu ve öyle olmuştur.

     7-) Aynı şekilde nötronlar ve anti-nötronlar birbirini yok eder. Canlılığın oluşması için nötron sayısı, anti nötronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

     8-) Elektronlar ve pozitronlarda birbirini yok eder. Canlılığın oluşabilmesi için elektron sayısı, pozitronlardan çok olmalıydı ve öyle olmuştur.

     9-) Kuarklar ve karşı kuarklarda birbirini yok eder. Oysa yaşamın varlığı kuarkların fazla olmasına bağlıdır ve öyle olmuştur.

     10-) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti maddelerinden fazla olması gerektiği gibi birbirlerine göre yaşamı oluşturacak oranda var olması da gereklidir ve öyle olmuştur.

     11-) Evrende canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kütleleride şu an olduğu şekliyle olmalıydı ve öyle de oldu.

     12-) Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengelerler. Eğer bu denge sağlanmasaydı canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı.

     13-) Eğer evrendeki nötrino miktarı daha az olsaydı galaksiler oluşamayacaktı. Eğer nötrino miktarı daha fazla olsaydı galaksiler çok yoğun olacaktı. Her iki durumda da canlılığın oluşması engellenirdi.

     14-) Güçlü nükleer kuvvet çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşmazdı.

     15-) Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bang sürecinde çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü. Eğer bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.

     16-) Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kimyasal bağların oluşumunda sorun çıkardı. Eğer daha zayıf olsaydı yine kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu. ve canlılık için mutlak gerekli olan karbon ve oksijen atomları yetersiz kalırdı.

     17-) Çekim gücü daha kuvvetli olsaydı, tüm yıldızlar bu kuvvete direnemeden karadeliklere dönüşürdü. Eğer daha zayıf olsaydı, ağır elementleri oluşturacak yıldızlar oluşmayacaktı. Her iki durumda da canlılık asla oluşamazdı.

     18-) Zayıf nükleer kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvet ve yerçekimi kuvveti belli kritik değerler gözetilerek yaratılmaları gerektiği gibi, birbirlerine uygun oranlarda da yaratılmaları gerekir. Bu canlılığın galaksilerin, gezegenlerin varolabilmesi için çok hassas bir dengedir.

     19-) Canlılığın oluşabilmesi için yıldızlar arası mesafe belli bir büyüklükte olmalıdır. Eğer yıldızlar birbirine daha yakın olsaydı çekim gücünün fazlalığı gezegenlerin yörüngelerini bozacaktı. Eğer daha uzak olsaydı süpernovalar tarafından evrene saçılan ağır atomlar çok geniş bir alana yayılacaktı ve yaşam için gerekli atomlar yeterli düzeyde olamayacaktı.

     20-) Hayat için gerekli atomlardan en önemli ikisi karbon ve oksijendir. Bu atomlardan karbonun oksijen atomunun enerji seviyesine olan oranı daha yüksek olsaydı canlılık için gerekli oksijen yetersiz olurdu. Eğer mevcut oran daha düşük olsaydı canlılık için gerekli karbon yetersiz olurdu.

     21-) Hayat için gerekli olan karbon ve oksijen atomları birbirinin enerji seviyelerine bağlı oldukları gibi, helyum atomunun enerji seviyesine de bağlıdırlar. Helyumun enerji seviyesi yüksek olsaydı karbon ve oksijen yetersiz olurdu. Eğer düşük olsaydı yine karbon ve oksijen miktarı yetersiz olacaktı.

     22-) Süpernova patlamalarının uzaklığı, yakınlığı ve sıklık dereceside canlılık için çok önemlidir. Örneğin bu patlamalar çok yakın olsaydı oluşacak radyasyon canlılığı yok edebilirdi. Eğer mesafe çok uzak olsaydı bu seferde canlılık için gerekli ağır atomlar oluşmayacaktı.

     23-) Dünya'mızda canlılığın oluşabilmesi için galaksimizde belli oranda madde olmalıdır. Eğer madde oranı fazla olsaydı Güneş'in yörüngesi değişirdi. Eğer daha az madde olsaydı, Güneş gibi yeterli zaman yaşayacak bir gezegenin varolması imkansız olacaktı. Ayrıca galaksiler arası uzaklık da canlılık için hassas bir ayara sahiptir.

     24-) Jüpiter gezegenenin büyüklüğü ve mesafeside Dünya'mızda ki canlılığı mümkün kılan koşullardan biridir. Eğer Jüpiter şu andaki yerinde ve büyüklüğünde olmasaydı, Dünya'mız meteor yağmurlarına karşı bu kadar güvenli olmazdı. Ayrıca mevcut yörüngemizde değişirdi. Bu iki durumda canlılık için ayarlanmış çok özel koşulları bozardı.

     25-) Dünya'mız Güneş'e daha uzak olsaydı, yaşama olanak tanımayan bir soğuk ve buzullarla karşı karşıya kalırdık. Eğer Güneş'e daha yakın olsaydık yeryüzündeki su buharlaşır ve yaşam mümkün olmazdı.

     26-) Dünya'mızın çekimi daha fazla olsaydı, amonyak ve metan oranının artması gibi durumlar yeryüzünün canlılığa elverişli bir alan olmasını engellerdi. Eğer Dünya'mızın çekimi daha az olsaydı atmosfer çok su kaybeder ve canlılık olmazdı.

     27-) Dünya'mızın çevresindeki manyetik alanda çok özel olarak ayarlanmıştır. Eğer bu manyetik alan daha güçlü olsaydı, Güneşten gelen canlılık için yararlı ışınlarıda engelleyebilirdi. Eğer daha zayıf olsaydı, Güneş'ten gelen zararlı ışınlarca yaşam imkansızlaşırdı.

     28-) Yeryüzüne yansıtılan ışık ile yeryüzüne çarpan ışık da belli bir oranda olmalıdır. Eğer bu oran daha büyük olsaydı yeryüzü buzullarla kaplanırdı. Eğer bu oran daha küçük olsaydı sera etkisiyle aşırı ısınan yeryüzü yaşama elverişli olmazdı.

     29-) Yaşam için yerkabuğunun kalınlığı da önemlidir. Yer kabuğu daha kalın olsaydı, atmosferden yerkabuğuna oksijen transferiyle oksijen dengesi bozulurdu. Yer kabuğu daha ince olsaydı yer kabuğunun her yerinden sürekli volkanlar fışkırırdı. Bu ise hem iklimi değiştirir hem de canlılığı yok ederdi.

     30-) Atmosferde ki oksijen miktarıda yaşam için kritik bir değerde yaratılmıştır. Bu değer eğer yüksek olsaydı, yeryüzünde sürekli yangınlar çıkardı. Eğer alçak olsaydı o zaman da solunum yapmamız imkansız olurdu.

     31-) Atmosferdeki karbondioksit oranıda çok hassas bir ayara sahiptir. Karbondioksit fazla olsaydı sera etkisi oluşacaktı, eğer daha az olsaydı fotosentez mümkün olmayacaktı.

     32-) Dünya'da ki ozon miktarı da aynı dengeye sahiptir. Eğer bu değer fazla olsaydı yüzey sıcaklığı çok düşerdi. Eğer daha düşük olsaydı ultraviyole yaşamı yok edecek şekilde artardı.

     33-) Yaşam için atmosfer basıncının da belli belli bir değerde olması gerekmektedir. Eğer atmosfer basıncı daha düşük olsaydı, buharlaşan su miktarı artacak ve bu da sera etkisi oluşturacaktı.

     34-) Atmosferdeki havanın solunabilmesi için havanın belli bir basınçta, akışkanlıkta ve yoğunlukta olması lazımdır. Atmosferin yoğunluğunda ve akışkanlığındaki ufak bir değişiklik nefes almamızın imkansız olmasına neden olabilir.

     35-) Canlılık için olmazsa olmaz karbon atomunun, yıldızların içindeki oluşumu çok kritik oranlarda meydana gelmektedir. Bunun için iki helyum atomu birleşip 0,000000000000001 saniye gibi kısa bir süre berilyum atomuna dönüşürler ve üçüncü bir helyumun eklenmesiyle karbon atomu oluşur. Bahsedilen atomların enerji seviyelerindeki ufak bir değişiklik canlılığı imkansızlaştırır.

     36-) Tüm canlılar karbonun diğer elementler ile bileşikler yapmasıyla oluşmuştur. Karbon bu bileşikleri ancak dar bir sıcaklıkta gerçekleştirebilir. Bu sıcaklık aralığı ise Dünya'nın sıcaklığı ile tam uyumludur. Oysa evrende yıldızların içindeki milyonlarca derece sıcaklıktan mutlak sıfır olan -273 dereceye kadar geniş bir aralık mevcuttur.

     37-) Kovalent bağlar gibi sıcak bağlarda ancak belli sıcaklık aralığında gerçekleşebilir. Bu sıcaklık aralığı da Dünya'da var olan sıcaklık ile tam uyumludur. Zayıf bağlar gerçekleşemese hiçbir canlı var olamazdı.

     38-) Yaşam için bütün şartları yerine getiren Dünya'mızın yaratılma zamanıda yaşam için tam uygun olarak seçilmiştir. Dünya eğer daha erken yaratılsa ağır atomlar yetersiz kalırdı. Eğer daha geç yaratılsa Güneş sistemimizi oluşturacak yoğunlukta hammedde kalmamış olacaktı.

     39-) Canlılık için hassas gerekliliklerden biride suyun belirli yüzey gerilimine sahip olmasıdır. Bitkilerin suyu topraktan emmeleri ve en üst noktalarına kadar iletebilmeleri bu gerilimin tasarlanmış olması sayesindedir. Bu gerilim daha farklı olsaydı canlılıktan söz edemezdik.

     40-) Suyun reaksiyon kabiliyeti de çok önemlidir. Suyun akışkanlık değeri, suyun katı halinin sıvı halinden daha hafif olması da yeryüzündeki canlılığa büyük katkı sağlar. (Taslaman, Caner, Big Bang ve Tanrı s. 178-184)

     Bu olasılıkların her biri gerçekleşmesi kesin olmayan olasılıklara sahip, bazıları matematiksel açıdan imkansız kabul edilen sınırın altında. Her birinin bizim evrenimiz içerisinde var olması ihtimali ise dediğimiz gibi tüm olasılıkların hesaplanıp çarpılması ile bulunur. Bütün bu durumları göz ardı edip hala tesadüf kelimesini kullanabilenler olsa da bu insanlara ancak Türkiye gibi ''HER AÇIDAN'' yobaz insanların olduğu yerlerde rastlanır.  Ateist bilim adamları dahi artık kendilerine, mantıklarına bunca durumu açıklamada tesadüf kelimesini yediremiyorlar. Sonsuz Evrenler gibi hem deney ve gözlemlerce hem de matematiksel hesaplarla hiçbir temeli olmayan argümanlar kullanıyorlar. Bununla beraber yine Batı ülkelerinde üniversitelerde ''Why there is anything ?'' toplantıları yapılırken biz hala, ''Evren tesadüfen oluşmuştur'' demeyi bilimsel bakış sanıyoruz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder