
Ateist
argümanların çok önemli bir bölümünüde Kur’an’ın savaş ile ilgili ayetleri
oluşturur. Kur’an’ın savaşmayı, öldürmeyi, kan dökmeyi gerekli kıldığını tam
olarak bu şekliyle söylerler. Ateistlerin yıllarca Kur’an’ın savaş hususunda
caniliği iddiası, inançlı insanlarca da karşıt fikirlerle tartışılmıştır. Bu nedenle aslında çok bilinen bir konu. O
yüzden uzun uzadıya yanıtlar yazmaktansa bazı önemli noktalarda
durmak ve kaynaklara yöneltmek daha faydalı olacaktır.
İlk olarak
bizler ateistlerin bu argümanına karşı Kur’an’ın bir bütün içerisinde okunması
gerektiğini söyleriz. Bunu bütünün bir anlamı oluşturduğunu bildiğimiz için
öneririz. Fakat bu durumda şu söylemle karşılaşılabilir.
Kuran’da dinlere karşı
hoşgörü olduğunu iddia edip ardından şu ayeti ekliyorlar: “Dinde
ikrah (zorlama) yoktur. Doğruluk sapıklıktan cidden ayrıldı…..” (Bakara, 256)
Bu ayet var diye yukardakiler buhar olup uçtu mu bu çelişkili değil mi şimdi? Elbette çelişkili bırakalım bilmem kaç tanesini sadece Enfal 39’a bakmak bile çelişkiyi görmek için kâfidir. Peki nedir bu çelişkinin sebebi? İslam’ın ilk yıllarında Muhammed Mekke’deydi ve kendisine inananların sayısı azdı. Ne zamanki Medine’ye hicret etti taraftarları çoğalıp palazlandı işte o zaman cihat başladı.
Bu ayet var diye yukardakiler buhar olup uçtu mu bu çelişkili değil mi şimdi? Elbette çelişkili bırakalım bilmem kaç tanesini sadece Enfal 39’a bakmak bile çelişkiyi görmek için kâfidir. Peki nedir bu çelişkinin sebebi? İslam’ın ilk yıllarında Muhammed Mekke’deydi ve kendisine inananların sayısı azdı. Ne zamanki Medine’ye hicret etti taraftarları çoğalıp palazlandı işte o zaman cihat başladı.
Şimdi burada sorulması gereken soru şu;
Kuran’ın ayetleri her biri birbirinden bağımsız şekilde mi vardır, yoksa her
biri birbirleriyle ilişkili midir ? Bu kadar basit bir sorunun cevabını herkes
verebilir sanırım. İnsanlar aslında her okuduğu metinde kitapta bu bütünlük
olayının farkındadır ve buna göre okurlar. Fakat Kur’an’ın ayet ve surelere
bölünmüş şekli bugün insanları yanıltıyor ve sanki her biri ayrı, birbirinden
bağımsızmış gibi bir algı oluşuyor.
Bakara 256 ile birlikte Yunus Suresi 99.
Ayet Gaşiye suresi 21 ve 22. Ayetler ve Gaşiye 26. ayetlerde Dinde zorlamanın
olmadığını, peygamberimizin ancak bir öğütçü olduğunu, insanları inanmaya
zorlayamayacağını ancak tebliğ edebileceği, inanmayanların sorgulanmasının
ancak Allah tarafından yapılacağı anlatılmaktadır. Savaş ayetleriyse
incelendiğinde görülür ki savaşmak ancak zaruri durumlarda emrolunmuştur. Bunu
zaten Kur'anda Savaş başlıklı yazıda anlatmıştım.
Ayetler arasında bir çelişki olmadığıda
yukarıda linkini verdiğim yazı okunduğunda anlaşılacaktır. Zaten çelişkinin
varlığıda Kur’an’da savaşın zaruri olup olmamasıyla ilişkilidir. Eğer Kur’an
yukarıdaki ayetlerle birlikte ‘’Dininden döneni hemen öldürün.’’ Ya da
‘’İnançsız devletler ile mallarınıza mal katmak için savaşmak size helal
kılınmıştır.’’ deseydi bir çelişkiden bahsedebilirdik. Fakat Allah şaşırmaz ve çelişmez. Oysa Kur’an ancak zulmü
önlemek, fitneyi engellemek gibi durumlarda savaşı gerekli kılar, savaşmayı son
tercih olarak sunar, Peygamberimizde en güçlü olduğu dönemlerde dahi her
durumda önce uyarı mektupları göndermiş, antlaşmalar yapmaya çalışmış, savaşı
son tercih olarak değerlendirmiştir.
Çelişkinin sebebinin Müslümanların zayıf olduğunun iddia edildiği Mekke
dönemiyle güçlü olduğunun iddia edildiği Medine dönemindeki bu güç farkı olduğu
iddia ediliyor. Peki o zaman kendilerinin dahi örnek verdiği Bakara Suresi 256.
Ayet yani ‘’Dinde zorlama yoktur.’’
Ayeti neden Medine döneminde indi ? Oysa Müslümanlar güçlüydü, savaştıkları
zaman kazanıyorlardı, neden Dinde zorlama yoktur. Diye bir ayet indi ? Ki bu
ayet diğerlerine göre Kur’anda zorlamanın olmadığı konusunu en açık dillendiren
ve insanlar tarafından en çok kullanılan ayettir. Ayrıca Maide Suresi 32. Ayette denir ki ‘’….İsrailoğullarına
kitapta şunu yazdık: Kim bir insanı bir can karşılığı veya yeryüzünde bir
bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse o sanki bütün insanlığı
öldürmüş gibi olur.’’ Bu ayette Medine’de Müslümanların güçlü olduğu dönemde
inmiştir. Allah bir can karşılığı ve bozgunculuk (fitne) istisnalarını veriyor.
Oysa mürtedlikten, kafirlikten, inançsızlıktan bahsetmiyor. Sırf bu iki ayetin
Medine'de inmiş olmaları bile aslında bu argümanı tamamen çürütüyor.
Aynı şekilde farklı bir argümanda şu
şekilde kullanılmakta;
Ayrıca sadece savaşa teşvik ve kışkırtma değil Kuran’da savaşmayanlara
karşı tehdit de var sıkıysa “Dinim emretse de savaşmak istemem, inancı
yüzünden insanları öldüremem” de.
Bakalım bunu diyenlere Kuran ne yanıt veriyor: "Yoksa
siz; Allah, içinizden cihad edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine
sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?"
(Al-i Imran, 142) yani
adam öldüremem falan derseniz maazallah kafir olur Cehennem’i boylarsınız.
Yalnız dinde değil din için savaşmada da zorlama vardır.
İlk olarak insanların inancı yüzünden
öldürülmediğini anlatmıştık. Zaten bu durumun bir laf ebeliği şeklinde sürekli
bazı hassasiyetlere yönelterek, satır aralarında bir canilik vurgulanarak
anlatılmasıda manidar. Diğer yönden ‘’Dinim emretsede …. Yapmak istemem’’ gibi
bir durum zaten inanan insan için söz konusu değildir. Burada sınır gayet net.
İnanıyorsan inandıklarını yapmakla yükümlü olduğunu bilirsin, inanmıyorsan da
bu senin kişisel tercihin olur zaten sen emrin dışında olmayı tercih
etmişsindir. Din için savaşmada zorlama vardır, deniliyor. İlk olarak buradaki
zorlama inanan için zaten namaz, oruç nasıl bir zorunluluksa öyle bir
zorunluluktur. Sınanmaya verilen istekli cevaptır. Dinin savaşmayı (son tercih olarak)
emretmesi insanların özgürlük, inanç ve namuslarınında korunması zulmün
engellenmesi içindir. Buradaki din adınalık bu koruma ve korunma durumudur.
Yani dinde kendi adıyla insanları korumasıyla saygı duyulası bir kurumdur.
Son olaraksa bir ateist argümanı olarak
değilsede bir saygısızlığıda göstermek için bir parağrafı paylaşmak istiyorum.
Hoş Kuran’da Allah Fil ordusunun üstüne ebabil kuşlarını gönderip taş
attırarak onları mahvetmiş, Nuh’un kavmini tufanda boğmuş, Lut kavminin üzerine “azap yağmuru” yağdırmış, Medyen kavmine“dayanılmaz bir sarsıntı”yla
diz çöktürmüş, Ad kavminin “kökünü kurutmuş”tu. Allah o
kavim senin şu kavim benim diye ona buna sürekli ayar vermiş ama her ne
hikmetse Kureyş’e bir türlü kendisi doğal yollardan ceza verememiş hep Muhammed
ve ordusu savaşmak zorunda kalmıştır. Bu da ilginç tabii.
Buradada ilginçtirki Allah’ın hikmeti sorgulanıyor. Allah Hz İsa’nın kavminede ona çektirdiklerine rağmen bir felaket
vermedi, Hz Nuh’u da göçe zorladı. Bununla birlikte bazı kavimleride helak
etti. İnanan insan için Allah’ın hikmeti zaten ‘’Bak bunu bunu yapmışta bunu
bunu yapmamış, niye yapmamış, yapsaymışya.’’ Şeklinde sorgulanmaz. Bu
sorgulamada bir mantıkta aranmaz. Her durumda Evrimden örnek vermek
istemiyorum, zira evrimin inançla alakalı olduğunuda reddediyorum, fakat
ateistlerin bunu ayrı bir inanç haline getirmesi (Ki mevcut Evrimin veya ortak
ata fikrinin diyelim bir inanç olduğunuda en güzel anlatan Jeremy Rifkin’dir.)
güzel örnekleri beraberinde getiriyor.Yukarıda anlatılan durumun saçmalığı tıpkı bir başkasınında ''Bu evrim, doğa yasaları gitmiş yunus
balığına, yarasaya sonar sistemi vermişte, çıtaya öylesine hızlı koşacak vücut
yapısını kazandırmışta bize niye vermemiş, vereymiş iyiymiş. Buda ilginç
tabii….'' demesi gibi olmaz mı ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder