Sayfalar

16 Mart 2012 Cuma

Kağıttan Turna Kuşları

     Yıl 1943... Japonya'da Hiroşima şehri yakınlarında bir kız çocuğu doğdu. Bebeklerin kendilerine has güzelliklerinin yanında, kendi ırkının da verdiği şirinlikle çok güzel bir kız çocuğu. Ailesi adını saf, temiz (sada) çocuk (ko) anlamında Sadako koymuştu. İnsanların ne zaman doğduğu, nerede doğduğu, hangi şartların ortasında kendisini bulacağı kendi elinde değil ve Sadako'da insanoğlunun dünyaya nefretini en çok kustuğu bir dönemde II. Dünya Savaşında dünyaya gelmişti.

     Sadako daha çok küçükken bile hareketliliği ve neşesiyle ailesinin mutluluk kaynağıdır.Fakat bu mutluluğu engelleyecek olan şey; İnsanoğlunun konu öldürmek olduğunda en uzmanlaşmış yaratık olmasıydı. Sadako iki yaşına geldiğinde, ''özgürlükler ülkesi (!) , barışın koruyucusu (!)'' Amerika Birleşik Devletleri dünyanın sancılarını yıllarca çekeceği bir felakete sebep oldu. Yaptıkları atom bombasını amacına ulaştıkları savaşı artık noktalamak için insanları hiçe sayarak Hiroşima'ya attılar. Koskoca bir Japon şehri bir anda kül oldu. Aynı saniye içerisinde 50bin insan öldü. 

     Sadako ve ailesi şans eseri (belki de tam tersine şanssızlık) hayatlarını kaybetmediler, hatta yaralanmadan kurtuldular. Japonlar bu büyük etkinin açtığı yaraları sarmaya çalışırken Sadako ve aileside hayatta kalmış olmalarına şükrederek yaşamlarına devam ediyorlardı. Sadako hala çok hareketli, neşe saçan bir kızdı. Ve okulununda atletizm takımında koşu yarışmalarına katılıyordu. Okulunun, takımının, bölgesinin en iyi koşucusuydu. Atletizm konusunda bir geleceğinin olduğu bile düşünülebilirdi.

     Sadako 12 yaşına geldiğinde Amerikalıların yıllara yaydığı canilikleriyle tanıştı Sadako ve ailesi. Sadako kanser hastalığına yakalanmıştı ve hastalık da hızlı ilerliyordu. Sadako'yu hastaneye yerleştirmek zorunda kalmışlardı. Ailesinin karamsarlığı, hatta doktorların umutsuzluğuna rağmen Sadako yaşından beklenmeyecek derecede ümitvari ve mücadeleciydi. Hastalığın geçeceğine inanıyor ve hala etrafına gülümseyerek bakıyordu. Bu dönemde hastane de kendi yaşlarında ve kanser hastası olan bir çocuğun ölümü Sadako'yu sarsmış ama vazgeçirmemişti.

     Sadako'nun bu tavrı hem ailesini hem doktorlarını hem de okuldaki arkadaşlarını çok etkiler. Japonlar bir çocuğun 1000 tane kağıttan turna yaptığı zaman dileğinin kabul olacağını düşünüyorlardı, böyle bir geleneğe sahiptiler. Sadako'nun hayata sımsıkı tutunmasından etkilenen arkadaşları ona kağıttan turna kuşları yapmaya başladılar. Bunun haberini alan Sadako'da hastane de kağıttan turna kuşları yapmaya başlar. Artık bulduğu her kağıttan yapar turna kuşlarını. Arkadaşlarının Sadako'ya gönderdikleri ile birlikte binin üzerinde kağıttan turna kuşu yaparlar. Sadako turna kuşlarını kucağında toplar ve dileğini diler; ''İyileşmek ve yeniden koşmak istiyorum''. 

     Maalesef insanların zulmünü, caniliğini kağıttan yapılmış turnalar ve saf, temiz çocuk (Sadako)ların masum inanç ve çabaları bu zülmü telafi edemiyorlardı. 1955 yılına gelindiğinde hastalığa yakalandığı aynı yıl, 12 yaşında kanserden hayatını kaybetti. Kucağında turna kuşlarıyla, hayata gözlerine yumdular.



     Sadako bugün Japon çocukların, inancın kahramanıdır. Japonlar hiçbir kahramanlarını unutmadıkları gibi Sadakoyuda unutmadılar. Hiroşima'ya adına bir barış anıtı dikildi. Ve turna kuşu Sadako'dan beri silahsızlanmanın ve barışın simgesi, beyaz güvercinlerin kardeşidir. Gerçekleşmesi imkansız barış fikrinin sonsuz işaretidir.

Dipnot: Hayat bizim tesadüf adını verdiğimiz ilginç ve birçok kez anlamlı kesişmelerle doludur. Bugün 16 Mart. Benim kahramanım ''Amerikalı'' Rachel Corrie'nın bir ''Filistinli''nin evini korurken bir ''İsrail'' bulldozerinin altında kalarak hayatını kaybetmesinin 9. yıldönümü. Ve bir ''Amerikalı''nın attığı bombanın yıllar süren etkisiyle hayatını kaybeden ''Japon'' Sadako Sasaki için Kağıttan Turna Kuşları yazısı. İnsanlar dosttur, devletler düşman ! 





2 Mart 2012 Cuma

Bilim Adamları Evrim Konuşuyor (!)

     Bu videoyu ilk defa bugün izledim. Videoda oynadığı dizilerdeki karakterler sayesinde çokça sevilmiş kişilere ''Evrimi savunuyorum'' dedirtilmiş. Videoyu izledikten sonra aklıma birçok şey geldi, ama ben de bu beğenmediğim tavıra girmemek için önce videoyu koyuyorum. Videoyu izleyin ve sonra yazıyı okuyun ki yazıdan bağımsız düşünebilesiniz.




     1400lü yıllardan beri özellikle Avrupa'da 1900lü yıllardan sonra da Türkiye'de sürekli olarak kullanılan psikolojik bir dayatma vardır. Bu dayatma ; din ile bilimin rekabet içinde olduğu dayatması. Din ile bilimin rekabet içerisinde olduğu tek bir alan tek bir bilimsel kanun dahi göremezsiniz. Buna rağmen Kur'an'ın bilimsel ayetlerinden etkilenmiş birçok insan görebilirsiniz.
   
     Günümüzdeyse bu dayatmanın temelini ''Evrim'' oluşturuyor. Öncelikle evrim artık Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını yayınladığı zamankinden çok daha farklı bir hal aldı. Hatta biyolojinin bir alt dalı olmaktan çok başlı başlına bir bilim dalı haline geldi. Bu bilim dalında kabul edilebilir kesin kanıtlanmış olan şeyler olduğu gibi garip bir şekilde kanıtlanmamış olmasına rağmen birçok insan tarafından kesin kabul edilmiş taraflarda var. Evrim içerisinde ele alınan adaptasyonu inkar etmek gerçekten cahilliktir örneğin. Fakat burada asıl nokta şu; Ne ben ne siz ne de şu videoda konuşan adamlar bırakın evrimsel biyolog olmayı, geçtim normal bir biyolog olmasını, bu adamlar,siz,ben bilim adamı dahi değiliz. Bizim konuşmalarımız ancak ve ancak google'ın bizim karşımıza çıkarabildiği ölçüdedir. Bu videoda evrimi savunan ve ne hikmetse bunu savunan herkes gibi karşısına dini alan insanların 3ü tiyatro 1i de mimarlık mezunu insanlar. Bir Fen-Edebiyat fakültesinin biyoloji 1. sınıf öğrencisi kendilerinden daha iyi bilir bu konuları. Ama her zaman popüler insanlar vasıtasıyla bilim, dine karşı kullanılıyor.

     Videoda ilk olarak Emin Gürsoy konuşmaya başlıyor. Ve burada benim çok dikkatimi çeken anlatmak istediğim başka bir konu var. İnsanoğlu yapısı gereği az veya çok şekilcidir. Türkiye'de ise her açıdan şekilcilik almış başını gidiyor zaten. Başı kapalıya müslüman açıksa ne öyle ne değil, sakalı varsa alim, namaz kılmıyorsa ahlaksız, başı kapalıysa gerici, sakalı varsa yobaz, namaz kılıyorsa cahil. Bunlar farklı kesimlerin şekillere göre verdiği yargılar. Bu hayatta birçok insanı söylediğiniz şeylerle etkileyemezsiniz, çünkü insanlar söylediklerinizden çok şeklinize odaklanırlar. Bu aslında beyninizin de size oynadığı bir tür oyun, siz farkında olmadan bilinçaltınız şekle odaklanır ve yorumlar yapar, eğer buna karşı koymazsanız siz de yargınızı bu yönde verirsiniz. Bunu bilen insanlarda anlatmak istediklerini verdikleri şekillerle desteklerler. ''Dine karşı bilim'' dayatması sürekli kullanılan bir argüman demiştik. Video Emin Gürsoy'la başlıyor ve dikkat edin sol altta verilmek istenen fikir, arka fondaysa çok daha önemli olan şekil var. Kitaplık !!! Eminim Emin Gürsoy'da bu kitapların hepsini okumuş, bu videoda evrimle ilgili görüşlerini belirtmeden önce evrim teorisi hakkında yazılmış bütün kitapları edinmiş, hem savunan hem karşı çıkan görüşleri değerlendirmiştir (!) ??? İşte bu yüzden diyorum o 1. sınıf Biyoloji öğrencisi kendilerinden daha çok fikir sahibidir diye. Arkada verilen o kitaplar çok önemlidir. Bilimden bahsediyoruz burda, bakın arkada kaç tane kitap var biz doğruları söylüyoruz, bakın kitaplarıma ahaha :)) Bunlar artık bilinen şeyler, evde siz bile video hazırlarken bu psikolojik teknikleri bilmeden kullanırsınız, fon müzikler, seçtiğiniz fontlar, resimler hep bilinçaltını etkileme şekilleridir. Ama daha da önemlisi bunun farkına varmak, birşeyleri izlerken okurken birini dinlerken kendinizi karşınızdaki şekilden arındırın. Emin olun herşey daha çok açık oluyor o zaman.

     Çocukluğumun ''Kuşçu''su :)) Emin Gürsoy'un videoya girişine lütfen dikkat edin. Videoda duyduğumuz ilk kelimeler, ilk cümle ''Şimdiki iktidar'' !! Ne oluyoruz beyler ? Konu bilimdi, evrimdi, gelişecektik, aydınlanacaktık. Nerden çıktı siyaset. Güya bilim adına hazırlanan videoya adamlar siyasetle giriyor. İnsan evrimi konusunda ben de büyük sıkıntılar çektim zamanında doğru muydu yanlış mıydı, var mıydı, yok muydu ? Fakat sizin evinizden ulaşabileceğiniz kaynaklar ancak biryere kadar gidebiliyor. Kesin bir karara varamıyorsunuz. Benim varabildiğim kesin kararsa şu oldu; Ben insan evrimi var ya da yok diyemiyorum. Bu bilim adamlarının bileceği bir iştir. Fakat insan evrimi benim inancımı sarsabilecek güçte de değildir. Zira insan evrimi varsa bile benim inancıma göre kaynağı yine yaratandır. Fakat bilim ve dini sürekli bir mücadele içinde gösteren insanların asıl amacı bilimi yüceltmek değil, dini aşağılamak olduğu için onlar olaya böyle bakmazlar. Dawkins bile Evrimden çok din hakkında konuşuyor lan, biyologmusun yoksa ilahiyatçı mı ? Halbuki halihazırda hem evrimi savunup Kur'an'dan bu konuda ayetler gösteren ilahiyatçılarda vardır. Ama onlar göz önünde olmamalılar. Çünkü o zaman Bilim vs Din dayatması çöker. Ben bunların hiçbirisi için doğrudur diyemem, inancın temelini de oluşturmaz zaten bunlar, orada ki kıstas bambaşka şeylerdir. Fakat beni bu konuda ciddi anlamda kızdıran şey bu insanların bilimi yüceltme değil, dini aşağılama istekleri. Ben senin neye taptığınla ilgilenmiyorum, istersen git cinsel organına tap beni ilgilendirmiyor, ama sen neden benim neye taptığımla bu kadar ilgilisin ?? Bilim adamları kendi siyasi görüşlerini haklı çıkarmak ya da dinlerin söylediklerini yalanlamak adına mı çalışırlar. Kesin gayeleri bu mudur ? Bugün birçoklarının amacı budur evet. Ki bu da yaratana inancın doğruluğunun kanıtlarıdır.

     Arkasındaki bütün kitapları okumuş, aydın, modern, ilerici, bilimsel bakış açısına sahip ve dogmatik görüşlerden uzak Emin Gürsoy daha baştan bombayı patlatıyor. ''Evrim teorisinin 200 yıl önce kanıtlanmış olması''... Bakın kendisi ben aslında sırayla gitmek istiyorum ama burda bir parantez açayım, videonun ilerisinde bu iktidar beni 3 yaşında çocuk sanıyor diyor. Valla onu bilmiyorum ama ya gerçekten 3 yaşında çocuksun ya da sen bizi 3 yaşında çocuk sanıyorsun. 200 yıl önce kanıtlanan evrim ne demek yahu. Devlet Bahçeli'nin bile basitçe yapabileceği bir hesaplamayla 2012-1858=154 sonucuna ulaşırız :)) 1858 yılı Darwin'in Türlerin Kökeni kitabını yayınladığı ve bir bakıma evrim teorisi fikrinin başlangıç yılıdır. 154 yıllık bir geçmişe sahip olan ve hala insan evrimi açısından kanıtlanmamış olan evrim teorisi 200 yıl önce kanıtlanmış. Çok ilginç valla, kendisi geleceği, geçmişi ve bugünü aniden aynı saniyede topladı lan ahaha :)) Daha sonra da bu bilimsel video da bir 2 iktidar lafı daha edip sözü başkasına devrediyor.

     Levent Üzümcü konuya zorunlu din dersi hakkında konuşarak giriyor. Ben söylediklerine baştan aşağıya katılıyorum. Din derslerinde İslamın öğretilmesinin ve bunun zorunlu olmasının doğru olmadığını düşünüyorum.   Hea Din Kültürü dersi yüzünden sınıfta nasıl kalabilmiş ona pek inanasım gelmiyor ama neyse :)) Levent Üzümcü'nün burada dedikleri çok doğru 1. sınıf biyoloji öğrencileri evrimi kendilerinden iyi bilir demiştim, benim gibi 1. sınıf eğitim fakültesi öğrencisi de eğitimi kendilerinden iyi bilir :)) Ve bu konuda çok haklılar, eğitim belli bir dini veya ideolojiyi öğrencinin öğrenmesi zorunluluğunu dayatmamalıdır. Çünkü Hristiyan çocuğunda, 1 tane bile olsa budist çocuğunda, şamanist, ateist çocuğunda eğitim görmeye hakkı vardır. İstemiyorsa da öğrenecek diye zorlamak zorbalıktır. Bu saçma şeyi kim ortaya atmışsa zaten nasıl becermiş anlamak zor, ulan İslam zaten ''Dinde zorlama yoktur'' diyor. Her neyse dediğim gibi söylediklerine baştan aşağı katılıyorum. Ama yine aynı soru geliyor aklıma; Siz bu videoyu bilim adına hazırlamadınız mı ? Sol altta Evrim yazmıyor mu ? Nerden ne ara dini derslere geldiniz ?? Videoya tekrar Emin Gürsoy giriyor ve bir iki kere daha 200 yıl tezini savunuyor :)) Müfredatta evrimin olması gerekliliğini söylüyor ve evrimsel müzisyen Nejat Yavaşoğullarının evrim hakkındaki görüşlerine geçiyoruz :)) Kendisi orda ne dedi o cümle ne zaman başlamış nereye gitmiş ben tam olarak anlamadım ama sanırım söylemek istediği şey inançlı insanların evrim hakkında konuşmayacağı çünkü yaratanın ceza vermesinden korktularından bahsediyor. Evet böyle insanlar yok değil var. Yani ben de o evrimle ilgili internette araştırma yaptığım dönemde durumu savunanlar ve savunmayanlar yönünde incelemiştim. Reddedenler kısmında büyük sıkıntılar yaşamıştım çünkü birisi merak ettiği şeyi soruyor, altında ki cevaplar ''Kafanı bulandırma'' ''Boşver sen bunları'' ''Yalan bunlar yalan boşver'' gibi cümlelerdi ya da modern dansöz ya da Allah birdir dese ''Dur lan bir düşüneyim'' dedirtebilecek şahıs Adanan Oktardı.

     Ve Erkan Can'a geliyor sıra, videoda 200 yıl cümlesi benim favorim ama konuşanlar arasındak favorim kesinlikle Erkan Can :)) Cebinden Nutuk çıkan Che Guevera havasında giriyor konuya. Sesini şöyle boğazına kadar çekiyor ve ''Cahil toplumları yönetmek çok daha kolaydır'' diyor. :)) Çok haklı :)) ''Uyanık insanı birşey söyleyemezsin'' cümlesini hala düşünüyorum filolojik olarak incelenmesi gereken bir cümle çünkü :))  Daha sonra Nejat Yavaşoğulları aslında çok güzel birşeyden bahsediyor. ''Kafalarında kurdukları sistemin çökmesine neden olacak birşey çünkü bu, sorgulama !'' diyor. Bu gerçekten çok önemli. Ben kendi adıma edindiğim bütün fikirlerimi sorgulayarak edindim, birçok kez yaratanın varlığını sorguladım, İslamı, Kur'an'ı sorguladım. Ama sonunda her defasında çok daha inanarak devam ettim. Çünkü samimi sorgulamanın sonucu mutlaka inanca gidiyor. Fakat burada da ciddi bir samimiyetsizlik var, yıllardır her yerde duyarsınız bu sorgulama meselesini, dini sorgulama. Ben insanlara henüz inancınızı sorgulayın demiyorum, diyemiyorum. Ben kendi adıma sorguladım çünkü sorgulamazsam gerçekten inanmış olmayacaktım. Fakat bu sorgulama acaba hayatın her alanında yapılıyor mu bu samimi aydın insanlarımız tarafından. Mesela o eğitimden dem vuran insanlar Türkiye'deki eğitimin ideolojik dayatmasından bahsediyor mu ? Aslında ben bu konuda yazmayı da planlıyordum ama yeri gelmişken değineyim. Bakın Milli Eğitim'in genel amaçlarının birinci maddesi ; Atatürk inkılap ve ilkelerine ve anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı ; Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini vatanını ve milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar yetiştirmek... Amaç budur. Milli Eğitim Yasası söyler bu amacı. Peki ne oldu ideolojik eğitimin yanlışlığına, sorgulayan gençlik yetiştirmeye ne oldu ? İlerici, akılcı gençlik yetiştirecektik ne oldu ? Senin Milli Eğitiminin ilk amacı Atatürk ilke ve inkilaplarına bağlı birey yetiştirmek diyor. Bakın ben ilkeler ve inkılaplar doğrudur yanlıştır demiyorum. Tartışma konusu bu da değil. Konu şu eğer bunlar yanlış şeylerse neden bunlara bağlı birey yetiştiriyorsun, yok bunlar doğru şeylerse ben malmıyım ki ilk amacın beni buna bağlı yetiştirmek, ben göremiyormuyum Atatürk ilke ve inkılaplarının doğruluğunu ? Yoksa sen beni doğruyu yanlışı görecek ve ayırt edip karar verebilecek şekilde yetiştirmek yerine biz baştan belirleyelim onlar bunlara bağlı yetişsinler derdindemisin ? Ne oldu peki o çok anlatılan özgür, sorgulayan gençliğe ? Acaba Nejat Yavaşoğulları bu konudan da biyerde bahsetmiş midir hiç ? Bahsetmesini geçtim farkında mıdır ? Farkında olmamasını da geçtim farkına varsa anlatır mı ? Gözümde insanların neye inandığı hangi partili oldukları, kaç model arabaya bindikleri, gece yatağa kimi attıkları zerre önemli değil insanlardan sadece samimiyet bekliyorum. Ama bu insanlarda en son bulunacak şey sanırım samimiyet.

     Levent Üzümcü gerçekten doğru mantıklı şeyler söylüyor. Özellikle Erkan Can'ın çocukça cümleleri ile Emin Gürsoy'un muhteşem 200 yıl teoremine kıyasla doğru konuşuyor. Benim neye inanacağıma karar veremezsin, bunu sen belirleyemezsin diyor. Çok doğru, ben de aynen böyle düşünüyorum. Sanırım bunları söylerken ''dindar nesil yetiştirme'' meselesine atıfta bulunuyor. Eğitimin dindar nesil yetiştirmek gibi bir amacı falan olamaz. Neden böyle düşündüğümü yukarı da zaten açıklamıştım. Ama gözden kaçan bir nokta varki eğitimin dinsiz nesil yetiştirme gibi bir amacı da olamaz. Birileri kendi oluşturdukları inançları doğrultusunda nesiller yetiştirmek isterken, diğerleri de dinsiz nesil yetiştirmek istiyor, biz bunların ikisinide karşıyız.

     Adamım ve videonun favori karakteri Erkan Can'ın bombası geliyor. ''O zaman bilime inanmasınlar, e doktora da gitmesinler.'' :)) Bu savunma üzerine, bu cümle üzerine ben birşey yazmak istemiyorum, bunun yorumunu siz yapın :)) Ben tekrar güleyim, eğleneyim diye yazdım buraya :))

     Videonun devamında da balçık güneş bir iki cümle söyleniyor. Genel olarak doğru mantıklı cümleler ama Levent Üzümcü'nün söylediği ''Su taşar bilim durmaz'' cümlesi de aklıma bunlardan bağımsız başka bir olayı getiriyor. Bazı insanlarda oluşan algı nedeni öğrenilen olayların yaratıcı kaynaklı olmadığı anlamına gelmesi olabiliyor. Üstelik bunlardan birisi de Stephen Hawking.


     Bu videoyu uzun zaman önce izlemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam güneş tutulmasına vikinglerin yüklediği tanrısal anlamdan bahsediyordu ve sonra biz bilimadamları bunu açıkladık bunun tanrısal kaynaklı olmadığını kanıtladık diyordu. İki dakika tüm fikirlerinizden sıyrılıp bir düşünün. Bilimin nedenini açıklamış olması yaratanın bunu yaptığı, gerçekleştirdiği ve yaratıcı olduğu gerçeğini nasıl etkiler ?

     Aslanım Erkan Can ''Bilim, bilim, bilim ben de ona inanırım işte'' diyerek sağolsun beni de haklı çıkarıyor :)) Modern dünya bilimi insanların saf inançlarına karşı yeni bir inanç olarak kullanıyor. Biz bilime karşı falan değiliz biz bu dayatılan önermeye karşıyız ve doktora da gidiyoruz sevgili Erkan Can :)))

     Erkan Can sesini birkez daha boğazının tam ortasına çekip Nazımdan bir dize okuyor. Gerçi onu da yanlış okuyor ben doğrusunu yazıyım da bir katkımız daha olsun :))

     Yalanla besliyorlar sizi, halbuki açsınız.
     Etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.

     Ardından da ''Koyun gibisin kardeşimmmm'' diyor :)) Burada kendisinden Türkiye'nin %60'ı aptaldır cümlesi de beklerdim ama sonraki sefere sanırım. :))

     Ve sonunda sırayla herkes evrimi savunuyorum diyerek sloganı söylüyor. Tabi benim adamım Erkan Can slogan yerine ''E Evrimsiz olmaz ! '' diyerek farkını ortaya koyuyor.

     Ben size kendi düşüncelerimi ve bu videodaki salt gerçeği, hemen göze çarpacak saçmalıkları anlatıyorum. Beyninizi şekilcilikten uzaklaştırın diyorum, o zaman inandığınız şeye de her ne olursa olsun çok daha sağlam inanırsınız.