Sayfalar

30 Temmuz 2012 Pazartesi

Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı

     


     Bu blogu aslında ilk başta kişisel kahramanlarımdan olan Rachel Corrie'yi tanıtmak için yazmaya başlamıştım. Rachel Corrie yazılarını bitirip, blogu o şekilde bırakmayı düşünüyordum fakat ardından ''Evrimi Savunuyorum'' videosunu izleyip o konuda yazmaya karar vermiştim ve daha sonra da başka bir arkadaşımında katkısıyla yazılar devam etmeye başladı.
     Bilim Adamları Evrim Konuşuyor (!) yazısını yazdığımda henüz Caner Taslaman'ı hiç tanımıyordum. Son birkaç ayda tesadüfi olarak kendisini bir tv proğramında izledim. O yazıda da yazdığım gibi din ve bilimin asla farklı gerçekleri olduğunu düşünmüyordum ve her ikisinin mutlaka birbirini desteklediklerine inanıyordum. Caner Taslaman'ın da proğramda bunları söylemesi beni çok etkilemişti. Bende bunun üzerine o dönemde piyasada olan 4 kitabını aldım. Kitaplarından bir tanesi Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı kitabı. Kitabı internetten veya kitapçılardan alabileceğiniz gibi kendisinin www.canertaslaman.com sitesinden bedava olarak pdfsine de ulaşabilirsiniz. Eğer evrim teorisi hakkında bilgi edinmek istiyorsanız kesinlikle önerebileceğim kitaplardan biri Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı.
    Kitaptan edindiklerimle birlikte -kendi çapımızda- daha bilgili olarak yeniden bir evrim yazısı yazmaya karar verdim. Aslında kendi adıma ''Evrim Teorisi'' isimlendirmesinin pek doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü Darwin ile özdeşleşmiş olan bu teori aslında evrim kelimesinin anlamını kapsayacak şekilde Darwinden önce Buffon'da da Linnaeus'da da görülüyor. Darwin'den öncede birçok biyolog türlerin değişimler geçirerek oluşabileceğini iddia ediyorlar. Darwin'i bu kişilerden ve teorilerinden ayıran asıl fark ise canlıların tek bir ''ortak ata''dan gelmiş oldukları fikri. Darwin öncesi Evrim savunucuları farklı yaratılışların devamında türlerin değişebileceğini iddia etmişler. Fakat Darwin bunlara ek olarak farklı yaratılışların olmadığını tek bir canlıdan bugünkü türlerin oluştuğunu iddia etmiştir. Evrimi aslında kelime olarak incelediğimizde hem Darwinin teorisinde hem Buffon ve Linnaeus'da türlerdeki değişim olarak algılanarak teorilerinin bir alt kümesi şeklinde değerlendirebiliriz. Yani bu durumda herbirinin teorisi birer Evrim Teorisidir. Bu yüzden aslında benim fikrimce Darwin'in teorisine ''Ortak Ata'' teorisi denmesi daha uygun olabilirmiş. Fakat bugün hem Evrim hem de Evrim Teorisi izahlarından Darwin akla geldiği için bende Evrim Teorisi söylemini devam ettirmeyi tercih ediyorum. Fakat burada şuna değinmek gerekiyor. Daha öncede dediğim gibi bizler biyolog değiliz yalnızca anlayışımız ölçüsünde ulaşabildiğimiz bilgilerle yorumlar yapıyoruz.Evrim konusunda dün de bugünde eleştirdiğim nokta Evrim Teorisinin yaratıcının olmadığı kanıtını oluşturması argümanı. Caner Taslaman'ı tanımadan önce de bunu söylüyordum ve kendisinin biyoloji bilimi ve biyologlar ile destekledikleri aynı sonuç beni sevindiriyor. 
     Evrim kelimesinin durumu ve diğer teorisyenler ile birlikte söylenmesi gereken ise şudur: Aslında Evrim -tam olarak kelime manası ile ele alındığında, Darwin ile değil- din ile çelişmemektedir. Çünkü canlıların zaten ortama uyum ile değiştikleri bugün bir gerçek ve dinende ortada. Örneğin dini olarak -ilahıyatçılarca ihtilaflı olsada- yaygın görüş insanoğlunun Hz Adem ve Hz Havva'dan türediğidir. Fakat bugün dünyaya baktığımızda zencisinden beyazına sarışınından çekik gözlüsüne kızılderilisine kadar birçok farklı görünüşlü insanla karşılaşıyoruz. Hz Adem ve Hz Havva aynı anda hepsi olamayacağına göre daha sonra göç eden insanlar bulundukları bölgenin iklimi ile değişime uğramışlardır. Zaten Kur'anda bir ayette Hz Nuhtan sonra yaratılan insanların ''yaratılış'' olarak üstün olduklarıda anlatılır. 
     Kitaptan yararlanarak ilk olarak söylenebilecek olan Darwin'in Evrim Teorisinin bilimsel kriterleri karşılamıyor oluşudur. Örneğin bilimsel bir kriterin yanlışlamaya uygun olması gerekirken Darwin'in Evrim Teorisini yanlışlama imkanınız olamaz çünkü ilk canlının olduğu döneme gitme şansımız yoktur. Bu bilimsel kriterleri karşılayamama durumu için Jeremy Rifkin şöyle diyor; Bir teori düşününki yanlışlanmaya açık değil, yeniden türetilemiyor, ve olasılık hesaplarına çok aykırı. 
     Henüz biyolojinin çok gelişmediği dönemlerde cansız maddelerden bir anda canlı maddelerin oluşabileceği düşünülüyordu. Örneğin çöplerin olduğu yerden çöplerin içinden canlı olarak hiçlikten sineklerin çıkabileceği inancı vardı. Pasteaur'ün yaptığı çalışmalar ve özellikle mikroskobun gelişmesiyle birlikte canlılığın cansız maddeden türeyebilmesinin imkansız olduğu görünmüştür. Oysa Darwin'in Evrim Teorisi ortak ata nedeniyle bir kez dahi olsa cansız maddeden canlı madde oluştuğunu iddia eder. Bu çelişki zaten Richard Dawkins'inde meşhur ''Henüz bilmiyoruz'' dediği durumdur. Cevap verilemeyen bir sorudur o ilk canlının oluşumu. Yani burada aslında yaratılışçılarda, ortak atacılarda bilimsel olarak aynı noktadalar. Fakat ne hikmetse cahil olanlar yaratılışçılar oluyorlar.
     Bilimadamların konu ile ilgili olan en önemli çalışmalarından biri de sirke sinekleri üzerindedir. Çünkü bu hayvanlar bir gün içerisinde yaklaşık 3 nesil birden verirler. Kontrollü değiştirilen ortamlarda dahi henüz sirke sineklerinden bir sonuç elde edilememiş olması da teori için büyük bir sıkıntıdır. Bununla  birlikte ortak yaşam örnekleri ve özellikle bilimin temel taşlarından ve olmazsa olmazlarından olan olasılık hesaplarının imkansızlığıda yaratıcısız bir ilk canlıyıda imkansız kılar.
     Bu konuda tartıştığınız kişiler size çoğunlukla fosillerden de bahseder. Fakat fosiller teori açısından bu büyük sıkıntılar ortadayken size tek başına bir kanıtta sağlamaz. Çünkü canlılar hakkında bizi fikir sahibi edindiren asıl organlar yumuşak organlarıdır. (Beyin gibi, karaciğer gibi, mide gibi) Fakat fosillerden geriye kalansa diş gibi, kemik gibi sert organlardır. Bulunan kemiklerle canlının görünümüne ulaşmak bile aslında tam anlamıyla güvenilir olamıyor. Life dergisi bulunan bir takım kemikleri birkaç sanatçıya vererek canlıyı çizmelerini istediklerinde ortaya birbirinden farklı birçok çizim çıkmıştı. Bunlarla birlikte Nebraska Adamı, Piltdown Adamı gibi birçok sahtekarlığa girmeye dahi gerek yok. Dileyen internetten araştırabilir. 
     Amacım dediğim gibi Evrim veya Ortak Ata teorisinin yanlış olduğunu anlatmaya çalışmak değil. Birkez daha söylüyorumki bu bizim alanımızdada değil. Yalnızca böylesine eksikliklerle dolu bir teorinin böylesine kabul görmesi ve yaratıcı fikrine karşı kullanılması şaşırtıyor. Aslında bu kadar kolay nasıl kabul gördüğünüde dönemin İngiliz toplum ve siyasi yapısı teori ile beraber düşünüldüğünde cevap verilebilir. Yaratıcı fikrine karşı kullanılması ise belkide Darwin'in bile karşı çıkacağı bir durumdur. Çünkü bu denli düzenden dolayı Darwin Türlerin Kökeni kitabında bile yaratıcıya bir atıfta bulunmaktadır. 
     Daha öncede düşündüklerimi Caner Taslaman'ın da bu kitabıyla pekiştirmiş oldum. Evrim konusunda vardır veya yoktur diye bir tavır takınabileceğimizi düşünmüyorum. Ama şu kesinki Evrim veya Ortak Ata teorisi yaratıcı fikrini kesinlikle ortadan kaldırmıyor. Evrim asla inancı sorgulamaya götürebilecek alanlardan biri değil. Eğer konuyla ilgiliyseniz mutlaka Taslaman'ın Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı kitabını edinmenizi tavsiye ederim. Benim burada anlattıklarım yalnızca şu an da aklıma gelenler, kitapta çok daha fazlasını bulabilirsiniz. 

İslam ve İslam'ın Silah Zoruyla Yayılması


     Her ne kadar bir ütopya dahi olsa bir an için tüm dünya ki insanların gerçek manada müslüman olduklarını farzedersek dünyada büyük bir düzenin ve ihtişamın olacağını söyleyebiliriz. Durum böyleyken müslümanların hak bildiklerini ve insanlığı kurtuluşa götürecek olan sistemi bilmeyen diğer insanlara anlatma faaliyetleri de o müslümanlar için saygı duyulası hareketlerdir. 

     İslamın yayılması konusunda ise yöntemin ne olacağı büyük önem arzetmektedir. Öncelikle durumu şu şekilde özetlersek ; Bir müslüman için en doğru sistem İslamdır (1). Değiştirilmemiş tek kitap, ve doğal olarak Allah'ın sözü olan tek kitap Kur'an'dır. (2). İnsanlar ancak Allah'ın sözleri ve düzeni ile ihtişamlı bir yaşama ve gerçek kurtuluşa ulaşabilirler. (3). Bu durumda gücümüzün yettiği bir toplumla savaşsak, bu toplumun insanlarını esir alsak ve onları silah zoruyla müslüman yapsak, bu insanlar tam manasıyla İslamı benimseyemeseler dahi onların çocukları, torunları ve daha sonraki nesilleri İslam'ı benimseyebilirler. Bu durumda onlar için büyük bir hayır işlemiş olur muyuz ? Bir diğer seçenekle ise; müslüman olmayan toplumlara Allah'ın kitabını ve dinini anlatsak, onlara evrenin muhteşem oluşumundaki yaratıcı etkisini göstersek, yaratıcıya işaret eden delilleri anlatsak ve İslam'ın doğruluğunu kavratmaya çalışsak. Bunun sonucunda en doğru anlatımla birlikte o toplumun fertlerinin vereceği reaksiyonu kabul etsek mi daha doğru olur ? Yani elimizde iki seçenek var. 

1-) Silah zoruyla o nesli olmasa bile gelecek nesilleri İslamlaştırmak.

2-) Seçenekleri en doğru anlatımla kişilere anlatarak seçim şansını onlara bırakmak. 

     Şunu biliyoruz ki geçmişte İslam adına daha çok kullanılan tercih 1. seçenek olmuştur. Zira ikinci seçenek birinci seçeneğe göre başarı ihtimali daha az ve siyasi iradeler içinde savaşın getirdiği bazı maddi kazançlardan yoksundur. Bu nedenle dini siyaset için kullanma pahasına dahi olsa geçmişte bazı topluluklar veya devletler birinci seçeneği kullanmışlardır. Günümüzde dahi hala silah zoruyla İslam'ı yayma fikrine sahip örgütler bulunmaktadır.Bu uygulamalar İslam'ı da savaş yanlısı, terör ile büyüyen bir din gibi göstermektedir.İslam Allah'ın emir ve yasakları iken , İslam'ı insanların yaptıkları olarak görenler bilerek veya bilmeyerek 1. seçenekten dolayı İslam'ı bir terör ve savaş dini olarak görmektedir. Oysa en doğru seçenek Kur'an'ın ışığında 2. seçenek olmalıdır. 

     İslamı yaymak için silaha, kurşuna ya da kılıca gerek yok. İslam için Kur'an yetiyor. Çünkü;  ''Eğer Rabbin isteseydi yeryüzünde bulunanların hepsi topyekün iman ederlerdi. O halde insanları mü'min olsunlar diye sen mi ZORLAYACAKSIN.''  10-Yunus Suresi-99. Ayet.



9 Temmuz 2012 Pazartesi

Türkiye ve ABD'de Üniversite Kütüphanelerinin Kitap Sayısı

Tarihin Arka Odasının son bölümünde İTÜ'nün yeni rektörü Prof. Dr. M. Karaca, şu an da Türkiye'deki üniversite kütüphanelerinin kitap sayısını ve ABD'de en çok kitap sayısına sahip olan Harvard ve kendi okulu UC'de ki kitap sayısını karşılaştırdı;

Prof. Dr. M. Karaca: ''Tr'de en çok kitabı olan okul ODTÜ'dür, toplam sayı 600bin. Harvard'da bu sayı 14milyon CU'da 12milyondur.''

Birinci istatistik ABD üniversitelerinin ayrı ayrı sahip olduğu kitaplar, ikinci istatistik ise Türkiye'de ki ''bütün'' üniversitelerin 2009'a kadar sahip olduğu kitap sayısı.